18 Nisan 2010 Pazar

Mülkiye Tarihi





İçindekiler

1) Mekteb-i Mülkiye'ye Giden Yol (1859'a Doğru)
2) Mekteb-i Mülkiye'nin Farkı
3) Mekteb-i Mülkiye-i Şahane Dönemi (1877-1908)
4) II. Meşrutiyet ve Mekteb-i Mülkiye Dönemi (1908-1915)
5) Mekteb-i Mülkiye Darülfünun'un Bir Şubesi (1915-1918)
6) Kurtuluş Savaşı'nda Mülkiye
7) Cumhuriyet Türkiye'si ve Mülkiye
8) Atatürk ve Siyasal Bilgiler Okulu
9) Mülkiye Ankara'da (1936)
10) Siyasal Bilgiler Okulu Fakülte Oluyor (1950)
11) Mekteb-i Mülkiye'ye Giden Yol (1859'a Doğru)

Mekteb-i Mülkiye'nin tarihini, 15. yy'da kurulan Enderun Mektebi'ne kadar götürenler vardır. II. Murat Dönemi'nde kurulduğu sanılan bu okul, Fatih Sultan Mehmet zamanında bir devşirme okulu olmaktan çıkarılarak devletin korunması ve devlet işlerinin yürütülmesi için gerekli mülki ve idari kadronun yetiştirildiği büyük bir eğitim merkezine dönüşmüştü. Osmanlı Devleti'nin ilerleyen zamanlarında bu amaca yönelik olarak Bab-ı Ali Mektebi, Bab-ı Defterdari Mektebi, Mekteb-i Nüvvab, Mekteb-i Maarif-i Adliyye ve Ulum-i Ebediyye, Mekteb-i Aklam gibi okullar kurulmuştur.
III. Selim ile başlayan batılılaşma hareketi, II. Mahmut tarafından içte ve dıştaki bütün sıkıntı ve sarsıntılara rağmen belirli ölçüde devam ettirilmekteydi. Abdülmecit döneminde ise hukuka bağlı devlet sistemine geçişin önemli adımlarından Gülhane Hattı Hümayunu (Tanzimat Fermanı) 3 Ocak 1839 tarihinde ilan edilmişti. 18 Şubat 1856 tarihinde ise Islahat Fermanı ilan edilerek, ülkenin içinde bulunduğu çöküntünün nedeni olarak eğitim, pozitif bilim ve zihniyet yoksunluğu gösterilerek, eğitim ve bilimlerde batı olanaklarından yararlanılması gerektiği vurgulanmıştı.
II. Mahmut döneminde batı tipi eyalet modeli getirilerek, yeni vilayetler oluşturulmuştu. 24 Eylül 1858'de dönemin İçişleri Bakanlığı kurulmuş; sonrasında ise valilerin, mutasarrıfların, kaymakamların ve kaza müdürlerinin görev ve yetkilerini belirleyen bir kanun yürürlüğe konmuştu. Fakat yeni düzen için gereken genel idare personelini yetiştirecek bir kaynak okula gereksinim vardı. Konunun önemi göz önünde tutularak, kaymakamlık ve müdürlük gibi idare amirliği işlerinde çalışacak memurlara kaynak olacak bir "Mekteb-i Mülkiye" açılması için incelemeler yapıp teklifte bulunmak üzere Meclis-i Ali-i Tanzimat görevlendirildi. 27 Nisan 1858'de bu Meclis tarafından hazırlanan gerekçe Sadrazam Mehmed Ali Paşa'ya gönderildi. Bab-ı Ali'de uzun görüşmeler sonunda kabul edilen gerekçe, bir tezkere ile 3 Mayıs 1958'de Abdülmecit'e sunuldu. Padişah ertesi gün teklifi onayladı ve Sadrazamlığa iletti. Onaylanan teklife göre ilk Maarif (Milli Eğitim) Bakanı Abdurrahman Sami Paşa'nın da katılımıyla Meclis-i Ali-i Tanzimat, Mekteb-i Mülkiye'nin tüzüğünü hazırlamak üzere toplandı. Söz konusu tüzükte, bu okulun İçişleri teşkilatına yetkin memurlar yetiştirmek için kurulduğunu, öğretim süresinin iki yıl olup, yatısız olduğunu, okulda Yazı Yazma Bilimi, Kompozisyon, Aritmetik ve Geometri, Tarih, Coğrafya, İstatistik, Osmanlı Devleti Yeni Kanunları, Devletler Genel Hukuku, Osmanlı Devleti ile Diğer Devletler Arasında Yapılan Anlaşmalar ve Ekonomi Politik derslerinin okutulacağı, memur olanların doğrudan, diğerlerinin ise sınavla olmak üzere toplam 50 öğrenciyle eğitime başlanacağı gibi hükümler yer almaktaydı. Seçme sınavı sonrasında, 12 Şubat 1859 Cumartesi günü, Sadrazam Ali Paşa başkanlığındaki Hükümetin tümüyle katıldığı ve İstanbul'un bütün ileri gelenlerinin yer aldığı bir törenle Mekteb-i Mülkiye açıldı. Okulun resmi adı "Mekteb-i Fünun-u Mülkiye" idi.


2) Mekteb-i Mülkiye'nin Farkı

Mülki idare amirleri yetiştirmeyi hedefleyen Mekteb-i Mülkiye, ders müfredatıyla hemen farkını belli etmekteydi. "Ekonomi Politik" dersi ilk kez ve bu adla Mekteb-i Mülkiye'de okutulmuştur. Çok önemli bir çağdaş adım da orta öğretim düzeyindeki bir eğitimle yetişecek devlet memurlarına, ki okula girme koşulu okuma yazma bilmekti, mantık, gramer ve Türkçe'nin en iyi biçimde öğretilmesinin hedeflenmesiydi. Ayrıca, bu okulun kurulmasıyla kaymakamlık mesleği de "kariyer bir meslek" haline getiriliyor; niteliksiz okullardan bir biçimde mezun olanların mesleğe sızması engelleniyordu.
İki yıllık eğitimin sonunda Çeşmeli Mehmet Sırrı Efendi okul birincisi olarak mezun olmuş, bu başarısından dolayı kendisine tercih şansı verilmiş ve o da Preveze Kazası Müdürlüğü'ne atanmayı tercih etmiştir. Mehmet Sırrı Efendi, ilk Mülkiyeli İdare Amiri olarak tarihe geçmiştir.
Mekteb-i Mülkiye'nin eğitim süresi 1867 yılında 3'e, 1868 yılında ise 4'e çıkarılmıştır.


3) Mekteb-i Mülkiye-i Şahane Dönemi (1877-1908)

1876'da tahta çıkan II. Abdülhamit'in 2 Şubat 1877 tarihli buyruğuyla Mekteb-i Mülkiye yüksek okul konumuna getirilmiştir. Buna göre, memleketin içişleri koşulları, idare amirliği için yetkin kimseler yetiştirilmesini zorunlu kıldığı için Mekteb-i Sultani'nin (Galatasaray Lisesi) üstünde ve yeni açılacak yüksek okullara bir başlangıç olmak üzere, eski Mülkiye Mektebi daha geniş olanaklara kavuşturulup, yüksek öğretim yapan bir okul olarak hizmet verecektir. 18 Şubat 1877'de "Mülkiye Ana Tüzüğü" kabul edilerek yayımlanmıştır. Söz konusu tüzük genel hatlarıyla; Mülkiye Mektebi'nin yüksek okul olup, Padişahın himayesine alındığı, eğitim süresinin 5 yıl olduğu, eğitimin ileride yatılı olabileceği, ancak şimdilik yatısız 50, toplamda 250 öğrenciyle sürdürüleceği, öğretim kadrosunun diplomalı yerli ve yabancı öğretmenlerden oluşturulacağı, Fransızca öğrenimin zorunlu olduğu, öğrencilerin özel üniforma giyecekleri ve en önemlisi, İçişleri, Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarının üst düzey bürokrasi kadrolarına başarılı Mülkiye mezunlarının atanacağı gibi hükümler getirmekteydi.
Yine bugünlerde Osmanlı'da ilk Parlamento üyeleri seçimi yapılmış ve 19 Mart 1877'de Meclis-i Mebusan açılmıştır. Açılış töreninde konuşan II. Abdülhamit, Mekteb-i Mülkiye'ye verdiği önemi özellikle vurgulamıştır. 1 Aralık 1877 tarihide yapılan törenin ardından Ekonomi-Maliye hocası Ohannes Efendi'nin açılış dersiyle "Mekteb-i Mülkiye-i Şahane" öğrenime açılmıştır. O günlerde bütün şiddetiyle süren 93 Harbi'nden dolayı açılış törenine Padişah ve Sadrazam katılamamıştı.
"Şahane" takısından da anlaşılacağı üzere, Padişah himayesine alınmış olan Mülkiye, bu dönem boyunca ve 1915'e kadar Maarif (Milli Eğitim) Bakanlığı'na bağlı olarak eğitim vermiştir.
13 Haziran 1878'de Mülkiye Mektebi Müdürlüğüne Abdurrahman Şeref Efendi getirilmiştir. 16 yıllık müdürlük ve öğretim görevliliği döneminde pozitif bilim ve düşünüşün, erdemin, olgun insan olmanın simgesi olmuş olan bu kişi, ileri görüşlülüğü ve yeteneği sayesinde Mülkiye'yi her türlü sarsıntıdan korumuş, ayakta tutmuştur. Bu yönüyle Mülkiyeliler, Abdurrahman Şeref'i sadece bir okul yöneticisi ve hocası olarak değil "Mülkiye'nin Manevi Kurucusu" olarak görmektedirler.
Bu yeni dönemin ilk mezunları 14 Ağustos 1879'da diplomalarını aldılar. Diploma törenine Başvekil Arif Ahmed Paşa ile mezunların yakınları katılmıştır. Müdür Abdurrahman Şeref Efendi, okulun yatılıya çevrilmesi ve sabit modern bir binaya kavuşturulması konusunda II. Abdülhamit'i ikna etmiş; 1883-1884 ders yılı için yatılı öğrenci kabülüne başlanmışsa da 1936'da Ankara'daki binasına kavuşana kadar Mülkiye, sabit bir okul binasına sahip olamamıştır.
2 Ocak 1882'de birinci sınıfa başlayacaklar için "İhtiyat Sınıfı" adıyla bir hazırlık sınıfı eklenmiş ve böylece Mülkiye Okulu'nun öğrenim süresi 6 yıla çıkartılmıştır.
Bu tarihte Paris'te yayımlanan "Deba Gazetesi"nde yer alan bir haberde, Tıbbiye ve Mülkiye Okullarından övgüyle bahsedilmiş; her iki okulda da öğrencilerin derslerini büyük bir ciddiyetle öğrendikleri, profesörlerin derslerini baskı altında kalmaksızın özgürce verdikleri, özellikle Mülkiye Mektebi'nde yatakhane ve yemekhanenin Fransa'da "Lycee" denilen yüksek okullara bile örnek olacak kadar güzel olduğu, Türklerin eğitimin yaygınlaşması için çok çalıştıkları ayrıntılarına yer verilmiştir. II. Abdülhamit'in istibdat rejiminin hüküm sürdüğü bir dönemde Mülkiye'nin böylesine özgür olması çok dikkat çekicidir. Gerçekten de 1884'te Mülkiye'nin dördüncü sınıfında okumakta iken özgürlük müadelesi için Avrupa'ya kaçan filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı, söz konusu dönem için Mülkiye Okulu'nun çok parlak ve aydın bir ortam olduğunu, hocalar açısından ülkenin en ünlü bilginlerinden oluşmuş seçkin bir kadroya sahip olduklarını, öğretimin son derece özgürce yapıldığını ve öğrencilerin kültür düzeyinin çok yüksek olduğunu aktarmaktadır. Aynı biçimde Mülkiye'den mezun olmadan ayrılan Ali Kemal de Mülkiye Okulu'nun o dönemde öğrencilerine yetenek ve aydınlık aşıladığını ve bu okulun kendilerini uyandırarak açık düşünceli bireyler olarak yetiştirdiğini belirtiyordu.
Yine bu dönemde Mülkiye Mektebi Müdürlüğüne bağlı olmak ve Mülkiye'nin öğretim görevlilerinden de yararlanmak üzere "Mühendisin-i Mülkiye Şubesi" adıyla bir Yüksek Mühendis Okulu açılmıştır.
Bu dönemin Mülkiye açısından önemli bir gelişmesi de okulun Ana Tüzüğünde yapılan bir değişikliktir. 1885 yılına kadar İstanbul doğumlular, dolayısıyla İstanbul doğumlu Mülkiye mezunları askerlik hizmetinden muaf tutulmakta iken, İstanbullu olmayan mezunlara bu hak tanınmamaktaydı. Daha sonraları Maarif (Milli Eğitim) Bakanlığı da yapmış olan Emrullah Efendi, bu eşitsizliğin giderilmesi ve taşra doğumlulara da muafiyet hakkı verilmesi için "Şura-i Devlet"e (Danıştay) başvurup dava açmıştır ve Mahkeme de söz konusu eşitsizliğin giderilmesine karar vermiştir.
Bu dönemdeki ilgi çekici bir başka gelişme de, 1886 yılında Mülkiye'den mezun olan 25 kişinin bütçe yetersizliği ve açık kadro bulunmaması nedeniyle 1 yıl açıkta kalmaları sonrası Meclis-i Vükela tarafından Mülkiye mezunlarının atanmalarının bir prensibe bağlanması amacıyla bir karar alınması ve bu kararın 20 Mart 1885'te Padişah tarafından onaylanmasıdır. Bu karara göre, idare amiri olmak isteyenler önce vali ve mutasarrıflar gözetiminde belirli bir süre "Maiyet Memuru" ünvanıyla staj görecekler, gerekli pratik bilgi ve görgüye sahip oldukları anlaşıldıktan sonra kaymakamlıklara gönderilecekler; Hükümet merkezinde kalanlar da tapu, nüfus idareleri gibi yerlerde staj yaptıktan sonra kaymakamlıklara atanacaklardır. Böylece ilk kez, kaymakamlık stajı demek olan maiyet memurluğu ünvanı yaratılmış oldu.
II. Abdülhamit'in istibdat rejiminde Mekteb-i Mülkiye için her şeyin çok olumlu gittiği söylenemez. Nitekim 1886 yılında öğrencilerin dinsel duygularını artırmak için, okulun hem İdadi (ilk üç sınıf) hem de yüksek (son iki sınıf) bölümlerinde müfredata dinsel içerikli dersler konmuş ve öğrencilerin namaz kılmaları için sıkı önlemler alınmıştır. Bu gelişme, bir süre sonra Mekteb-i Mülkiye'nin müdürlüğüne atanacak olan müdür yardımcısı Hacı Recai Efendi'nin öncülüğünde yaşanmıştır. Okulun unutulmaz müdürü Abdurrahman Şeref Efendi ise Galatasaray Sultanisi'ne müdür olarak atanacaktır.
Mülkiye ile ilgili güzel bir gelişme ise, 1899'da Türkiye'de sivil yüksek okul olarak ilk kez Mülkiye'de beden eğitimi ve spor dersinin okul müfredatına konması ve Galatasaray Sultanisi'nden sonra ikinci kapalı spor salonunun Mekteb-i Mülkiye bünyesinde açılmasıdır.
Maarif (Milli Eğitim) Bakanlığı'nın aldığı bir kararla, istemeleri durumunda Mülkiye mezunlarının ülkedeki idadilerin müdür ve öğretmen kadrolarına atanabilmesinin önü açılmış; böylece Mülkiyelilerin ülkenin dört bir yanını aydınlatma olanağı daha da artmıştır. Fakat 1902'de Mülkiye'nin yatılı bölümünün kapatılması, öğrencileri zor duruma düşürecek bir gelişme olarak kayıtlara geçecektir.


4) II. Meşrutiyet ve Mekteb-i Mülkiye Dönemi (1908-1915)

II. Abdülhamit'in istibdat rejiminin sona ererek meşruti rejime yeniden geçilmesi, siyaset bilimi eğitimi verilen bu okulu da doğal olarak etkilemiştir. İlk iş, okulun adının sonuna eklenmiş olan ve eski rejimi anımsatan "şahane" sözcüğünün atılarak adının "Mekteb-i Mülkiye" olarak tescil edilmesi olmuştur. İkinci iş ise, istibdat rejiminin yılmaz savunucusu olan okul müdürü Hacı Recai Efendi'nin emekli edilerek, yerine Mülkiye'nin 1883 mezunu ve seçkin bir eğitimci olan Celal Bey'in getirilmesidir.
Hürriyet döneminin Mekteb-i Mülkiye ile ilgili kararları her zaman olumlu ve yerinde kararlar olmamıştır. Bu yanlış kararların başında, 1908-1909 döneminde, hürriyet rejiminde sınırların ve ayrıcalıkların olamayacağı savıyla, geleneksel seçme sınavının kaldırılarak idadi mezunlarından başvuran 413 kişinin hepsinin okula kabul edilmesi gelmekteydi. Neyse ki düşüncesizce alınmış bu karardan, 1909-1910 öğretim döneminde vazgeçilmiş ve seçme sınavı tekrar konmuştur. Öğrenci sayısı ise o yıl 70'e çıkarılmış, sonraki yıl 40'a indirilmiştir ve bu sayı 1936'ya kadar korunmuştur.
Meşrutiyet'in ilanı ve sonrasında ülkenin içine düştüğü siyasal karışıklıklar Mekteb-i Mülkiye'ye de bulaşmaktaydı. Sonraları bu davranışlarından dolayı pişman olsalar da Mülkiyeli öğrenciler derslerini boykot ederek birkaç hocalarını istifaya zorlamışlardır. Bununla birlikte okula, dönemin batı kültürü ile yetişmiş, yetenekli ve bilgili öğretmenleri atanmıştır. Fakat çok farklı düşüncelere sahip bu öğretmenler Mülkiye'yi siyasal kamplaşmanın merkezlerinden birisi durumuna düşürmüşlerdi. Okulda siyasi tarih dersleri veren ve sıkı bir İttihat ve Terakki karşıtı olan Ali Kemal ile Mülkiye mezunu olan ünlü İttihatçı Hüseyin Cahit Yalçın arasında yoğun siyasal mücadeleler yaşanmaktaydı. Hatta bu nedenle bazı hocalar Mülkiye'den istifa etmişti. Bu duruma, 14 Aralık 1908'de resmen çalışmalarına başlayan, Türkiye'nin ilk öğrenci derneği olan "Müdavimin-i Mülkiye Cemiyeti" el koymuştur. Son derece aktif olan bu dernek, özel bir gece düzenleyerek bu iki ünlü Mülkiyeliyi barıştırmıştır. Ülkenin bu ilk öğrenci derneği, siyasal anlaşmazlıkların Mülkiye'ye zarar verdiğine inandığından, dernek tüzüğüne derneğin siyasetle asla uğraşmayacağına ilişkin bir madde koymuştu. Bu dernek sayesinde Mülkiyeli öğrenciler, daha okul yıllarında örgütlenme kültürü edinme olanağına kavuşmuştur.
Meşrutiyet döneminin özgürlükçü ve yenilikçi atmosferi aslında Mekteb-i Mülkiye için kötü bir havayı da içinde barındırıyordu. Okulu haksız yere istibdat rejiminin okulu olarak gören bazı çevreler, Meşrutiyetin ilk aylarından itibaren Mülkiye aleyhtarı bir tutum içerisine girmişlerdi. Hatta bu okulun kapatılıp, yerine öğretim süresi 2 yıl olan "Ulum-i Siyasiye Mektebi" (Siyasal Bilimler Okulu) açılması çalışmalarına başlanıldığı haberleri gelmekteydi. Fakat daha sonraları bu projeden vazgeçildiği ve Mülkiye'yi Darülfünun'un bir şubesi olarak yeniden örgütleme kampanyasının başladığı anlaşılmaktadır. Bunun karşısındaki, çoğunluğunu Mülkiyelilerin oluşturduğu diğer bir grup ise okulu modernize ederek ona "Paris Siyasal Bilgiler Serbest Okulu"na denk bir tüzel kişilik kazandırılması gerektiğini savunmaktaydı. Bu tartışmanın ilk galibi ikinci grup olmuştur. Mülkiye'de tarihinin en büyük reformları gerçekleştirilmiştir. Dersler ve eğitim programı Paris Siyasal Bilgiler Serbest Okulu örnek alınarak yeniden düzenlenmiştir. Okulun eğitim süresi 4 yıla çıkarılıp, son iki sınıfta eğitimin idari, mali ve siyasi olmak üzere 3 şubeye ayrılarak verilmesi kararlaştırıldı. 1913-1914 öğretim yılından itibaren bu yeni sistem uygulamaya konulmuştur. Bu olumlu gelişmelerde, yeniden Maarif Bakanlığına getirilen Abdurrahman Şeref Efendi'nin Mülkiye Müdürlüğü'ne, okulun 1881 mezunlarından Gelenbevizade Hikmet Bey'i getirmesinin payı çok büyüktür. Müdür Hikmet Bey'in giriştiği reform çabalarından bir diğeri de, okulun yatılı bölümünün yeniden açılmasıdır. 22 Ocak 1913'te çıkarılan bir Hükümet Kararnamesi ile bu amacına da ulaşmıştır. Fakat Hikmet Bey, Mülkiye'nin bu kazanımlarını çıkarılacak bir yasa ile kesinleştirmek istiyordu. Bu nedenle kabinenin önemli Bakanlıklarına ve bu Bakanlıkların üst bürokratik kadrolarına kadar yükselmiş olan Mülkiyeliler aracılığıyla bir yasa tasarısı hazırlatmış ve bu tasarıyı gerek komisyonlarda gerekse de Meclis'te yılmadan savunmuştur. Sonunda yasa kabul edilmiştir ama bu çok kısa süreli bir zafer olacaktır.


5) Mekteb-i Mülkiye Darülfünun'un Bir Şubesi (1915-1918)

Mülkiye'de girişilen reform çalışmaları belirli bir ödeneği de gerektiriyordu. 1914 yılı sonlarında ülke I. Dünya Savaşı'na katılmış ve büyük sıkıntı içine girmiştir. Bu olanaksızlıklara halen devam etmekte olan Mülkiye aleyhtarlığı da eklenince sarsıcı gelişmeler yaşanmıştır. Çıkarılan geçici bir yasayla 1915 yılı Genel Bütçesi'ndeki Mülkiye Mektebi ödeneği tamamen kaldırılarak, bu ödenek Darülfünun'a aktarılıyor; okulun tüzel kişiliği safdışı edilerek, Hukuk Mektebi'ne bağlı idari, mali, siyasi şubeleri bulunan bir "Darülfünun Ulum-i Siyasiye Şubesi" durumuna getiriliyordu. Bu uygulamayı savunanlara göre, Mülkiye'deki eğitim programı Hukuk Mektebi'nde de büyük ölçüde okutulmaktaydı ve bu birleşme sonrası Hukuk Mektebi mezunları da tıpkı Mülkiyeliler gibi yönetici nosyonu kazanacaklardı. Oysaki iyi bir hukukçu olmak ile iyi bir yönetici-bürokrat olmak çok farklı eğitim süreçlerini gerektirmekteydi ve Mekteb-i Mülkiye ülke için bir gereksinim değil bir zorunluluktu. Ne var ki dönemin Hükümeti yeteri derecede basiret, görgü ve devlet adamlığı deneyiminden yoksundu.
Bununla birlikte Devletin üst kademelerinde görev almakta olan Mülkiyelilerin karar alma süreçlerinde henüz yeterince etkin olmadığını yaşanan bu gelişmeden de anlamaktayız.
Mülkiye'nin 1915'te kapanışına ilk büyük tepkiyi, okulun 1901 mezunu ve o dönemde İller İdaresi Genel Müdürü olan Lütfi Mostar Bey koymuştur. Görevindeki başarısı ve üstün yeteneğiyle dönemin İçişleri Bakanı Talat Bey'in sevgisi ve takdirini kazanmış olan Lütfi Bey, bu güvenden yararlanarak Bakanlık çevresinde Mülkiye lehine bir akım yaratmıştır. Lütfi Bey, İçişleri Bakanlığı için hazırladığı bir raporda Mülkiye'nin yeniden açılması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Talat Bey kısa bir süre sonra Sadrazam olacak ve doğu illerine yaptığı inceleme gezisi dönüşünde, gezdiği iller ve ilçelerde var olan gelişme, kalkınma ve çağdaş yapılanma çabalarının hep Mülkiyeli vali, kaymakam ve mutasarrıfların üstün niteliklerinin eseri olduğunu dile getirecektir. Ortamın uygun olduğunu düşünen Mülkiyeliler harekete geçmiş, değerli Mülkiyelilerden oluşan bir komisyon kurarak çalışmalara başlamışlardır. Söz konusu çalışmalar Hükümet tasarısı olarak Mebusan Meclisi'ne gönderildi ve 9.Mart.1918'de kabul edildi. Bu yasaya göre, yeniden hizmete girecek olan Mülkiye, İçişleri Bakanlığı'na bağlı olacaktır. Öğretim süresi 3 yıl olarak belirlenmiştir. Öğretim yatılı ve ücretli olacak, fakat yapılacak seçme sınavıyla 30 öğrenci parasız okuyacaktır. Yeni Mülkiye'de, eski Mülkiye'nin usul, adet ve törelerine göre eğitim yapılmıştır. Okulda idari, mali, siyasi şube ayrımına gidilmemişse de ders programı aynen devam ettirilmiştir. Okul Müdürlüğüne, Mülkiye 1902 mezunu olan eğitimci Hüseyin Nazım Bey getirilmiştir.
Yüksek öğrenim çağındaki bütün öğrencilerin askere alınması nedeniyle Mülkiye'ye öğrenci bulmakta güçlük çekilmiş; bunun üzerine bizzat Talat Paşa, giriş sınavlarını kazanan öğrencilerin askerliğinin ertelenmesi, asker olanlarının ise terhis edilmesi kararını aldırtmıştır. 10 Eylül 1918'de İstanbul ve taşrada yapılan seçme sınavları sonucu 30'u parasız, 15'i paralı-yatılı olmak üzere 45 öğrenci Mülkiye'de okumaya hak kazanmıştır. Öğretim kadrosunun tamamına yakını alanlarında ün yapmış Mülkiyeli hocalardan oluşturulmuştur. Ayrıca okulun tekrar kapatılmasını önlemek için, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı, Mülkiye 1902 mezunlarından Hamit Bey'in girişimiyle Mülkiye'nin yeniden Saltanatın himayesine alındığını görüyoruz.


6) Kurtuluş Savaşı'nda Mülkiye

Kurtuluş Savaşı sırasında çok güç koşullarda mücadele veren Türk askerleri ve direnişçilerinin kazanmakta olduğu zaferler, Mülkiyelileri de sevince boğmaktaydı. İnönü Savaşlarının ardından bu duygularını göstermek isteyen Mülkiyeliler, Müdür Hüseyin Nazım Bey'in yönlendirmesiyle, kendi kısıtlı olanaklarıyla bir tören düzenlemişlerdir. İstanbul'un işgal baskısı altında olduğu ve İstanbul Hükümeti'nin işgalci güçlerle iyi geçinme politikasını sürdürdüğü bir ortamda yapılan bu tören dikkat çekmiş; törenden kısa bir süre sonra Müdür Hüseyin Nazım Bey görevden alınmıştır.


7) Cumhuriyet Türkiye'si ve Mülkiye

1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması, 4 Kasım 1922'de ise İstanbul'un yönetimine TBMM'nin el koyması sonrası Mülkiye de TBMM Hükümeti Maarif Bakanlığı'na bağlandı. Bu tarihten sonra Cumhuriyet Hükümetleri'nin Cumhuriyetin sivil yöneticilerini yetiştirecek bu okuldan büyük beklentileri olduğunu ve okul için hiçbir özveriden kaçınmadığını görmekteyiz.
Mülkiye, İstanbul'un TBMM'ce devralınma sürecinde maddi sıkıntılar içindeydi. TBMM, 23 Nisan 1920 tarihinden sonra kabul edilen hiçbir Heyet-i Vükela Kararını meşru saymamaktaydı. 1922'de Heyet- Vükela bir karar alarak, okulun parasız ve yatılı kontenjanını kaldırmış, bütün öğrencileri para ödemeye zorlamıştı. İlk taksidi ödeyen öğrenciler, İstanbul'un yönetimi TBMM'ye geçince ikinci taksidi ödememekte direndiler. Bu olay, Mülkiye tarihindeki ilk öğrenci grevidir. Mülkiye zor durumdadır, çünkü TBMM Hükümeti henüz ödenek göndermemiştir. Sonunda Müdür Süreyya Bey üç ay kadar öğrencilerin taksidini kendi cebinden ödemiş ve böylece öğrenciler okula devam etmişlerdir.
Tevhid-i Tedrisat Yasası çıktıktan sonra kapatılan yüksek medrese öğrencilerinin bir kısmı Mülkiye'ye alınmıştır. Bu durum, Mülkiye'nin çağdaş ve ilerici yapısına zarar vermemiştir. Aslında bu dönemde okula egemen olan dünya görüşü Atatürk Milliyetçiliğini fazlasıyla aşan ve onunla çelişen şoven bir milliyetçilikti.
1924'te dersler ve yönetmelikler gözden geçirilmiş; ders programında esaslı bir değişiklik yapılmamış, ancak öğretim sisteminde belirgin bir ilerleme sağlanmıştır. 17 Temmuz 1924'te yürürlüğe giren Ana Tüzük ile Mülkiye, öğretim süresi 3'er yıl olan idari şube ve mali şube ile öğretim süresi 4 yıl olan siyasi şube olarak üç şubeye ayrılmıştı. 1924-1925 ders yılı başında yeni kaydedilen öğrencilerin hepsi tam teşekkülü lise mezunlarından alındı. Okulun göçebe duumuna son vermek amacıyla Yıldız Sarayı Yaverler Dairesi Mülkiye'ye tahsis edildi. Gerçekten de Mülkiye Ankara'ya taşınana değin bu binada kalmıştır. 1925-1926 ders yılından itibaren devrim yasalarını özümsemiş uzman yöneticiler yetiştirmek amacıyla Mülkiye'ye batılı bir kişilik verilmiş ve okulun ödeneklerinde hiçbir biçimde kısıntıya gidilmemiştir. 1930'da Mülkiye Tüzük'ü yeniden ele alınmışsa da esaslı bir değişiklik yapılmamıştır.
Batılı anlamda bir yüksek öğretim kurumu kişiliği kazanan Mülkiye'de Meşrutiyet döneminde kurulan ve Türkiye'nin ilk öğrenci derneği olan Müdavimin-i Mülkiye Cemiyeti, bu dönemde "Mülkiye Talebe Cemiyeti" adıyla başarılı çalışmalara imza atmıştır. Bu dernek bir yandan Mülkiye Dergisini çıkarıyor, bir yandan konferanslar, anma toplantıları, sergiler gibi kültürel etkinliklerde bulunuyor, bir yandan da yurt içi ve yurt dışı inceleme gezileri düzenleyerek yabancı ülkelerdeki Mülkiye benzeri okullarla temasa geçiyordu.


8) Atatürk ve Siyasal Bilgiler Okulu

Mülkiye'nin 4 Aralık 1934'te okulun kuruluşunun 58. yıl dönümü (1877 yılı esas alınmış) kutlamalarının bir ayağı da Ankara Palas'ta düzenlenen tören olmuştur. TBMM Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İsmet İnönü ve birçok bakanın katıldığı kutlamalar sırasında Meclis Başkanı Özalp, Mülkiyeliler adına Atatürk'e bir telgraf çekerek "Mülkiyelilerin" kendisine olan saygısını ve bağlılığını iletmiştir. Dil devriminin çok sıcak olduğu bir dönemde Atatürk, yanıt telgrafı göndererek "Siyasal Bilgiler Okulası Çıkışlılarına" teşekkür ve takdirini bildirmiştir. Bu telgraf sonrası Mülkiye'nin adı Siyasal Bilgiler Okulası olarak değiştirilmiştir. Türk fonetiğine uygun olmayan "okula" sözcüğü daha sonra "okul" olarak düzeltilecektir. Böylece TBMM'nin Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadını vermesinden 11 gün sonra Atatürk, Mülkiye'nin adını Siyasal Bilgiler Okulası (Okulu)'na çevirmiştir.


9) Mülkiye Ankara'da (1936)

1935 yılı bütçe müzakereleri sırasında Hükümet adına TBMM'de yapılan konuşmalarda, Mülkiye'nin Ankara'da onun geçmişine yaraşır biçimde yeniden teşkilatlandırılacağı söyleniyordu. Bu projede Mülkiye 1911 mezunlarından olan dönemin Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen'in rolü büyük olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı'nın da görüşünü alan Maliye Bakanlığı bu konuda bir Kanun Tasarısı hazırlamış, Bakanlar Kurulu'nun da uygun gördüğü tasarı TBMM'ye sevkedilerek yasalaşmıştır. Kabul edilen bu yasayla Cebeci'nin Topraktepe mevkiinde, şimdiki binanın aslı olan "Mülkiye Mektebi Binası"nın yapımına başlanmıştır. Böylece Cumhuriyet'in ve devrimlerin başkentindeki ilerici atmosferde öğretim yapacak olan Mülkiye, aynı zamanda istikrarlı bir kurumsal kişilik ve yerleşkeye de kavuşmuştur.
Ekim 1936'da Milli Eğitim Bakanlığına, dolayısıyla da Okul Müdürlüğüne teslim edilen Siyasal Bilgiler Okulu, yeni binasındaki eğitime 15 Kasım 1936'da başlanmıştır. Mülkiyeliler, öğrencilerin İstanbul'dan trenle ayrılışları sırasında da, Ankara'ya varışlarında da coşkulu törenler düzenlemişlerdir. Atatürk de gönderdiği telgrafla Mülkiyelileri kutlamış ve onlara olan güven ve sevgisini yinelemiştir. Mülkiye'nin öğretim sistemiyle ilgili bu dönemdeki kayda değer gelişmelerden birisi de öğretim süresinin 4 yıla çıkartılması olmuştur.


10) Siyasal Bilgiler Okulu Fakülte Oluyor (1950)

5627 sayılı "Siyasal Bilgiler Okulu'nun Siyasal Bilgiler Fakültesi Adıyle Ankara Üniversitesine Katılması Hakkında Kanun"un 3 Nisan 1950'de yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonrasında Okulda Fakülte örgütü kurulmuş ve eski SBO Müdürü Prof. Fethi Çelikbaş, dekanlığa seçilmiştir. Kısa bir süre sonra milletvekili seçilecek olan Çelikbaş'ın yerine Prof. Fadıl Hakkı Sur dekan olacaktır.
Mülkiye'nin Ankara Üniversitesi'ne bağlanması o günlerden günümüze kadar süregelen bir tartışmanın da başlamasına neden olmuştur. Mülkiyelilerin bir bölümü, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin üniversite ya da akademi olarak yeniden örgütlenmesinin kaçınılmaz olduğunu; daha geniş bir yerleşkenin, daha işlevsel ve özgün bir öğretim düzeyinin ancak bu biçimde yakalanabileceğini ve ayrıca Mülkiye geleneğinin de ayrı bir okul olmayı gerektirdiğini savunmaktadır. Bazı Mülkiyeliler ise Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin bugünkü yerleşkesinde de mekansal genişlemenin sağlanabileceğini, kent merkezindeki bu yerleşkenin tarihsel ve psikolojik önemi olduğunu, ayrı bir üniversite olarak örgütlenmenin gereksiz, yararsız ve işlevsiz olduğunu savunmaktadırlar. İlk görüşü savunanlar, 1970'lerde Mülkiye'yi ayrı bir okul yapmaya yönelik yasa tasarısı hazırlatmışlar, Gölbaşı'nda geniş bir arazinin Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin mülkiyetine geçmesini sağlamışlarsa da 1980 sonrasında fakültelerin tüzel kişiliğinin kaldırılmasıyla birlikte bu proje rafa kaldırılmıştır.
Mülkiye'nin fakülte olarak eğitime başladığı 1950-1951 öğretim döneminde okula, 55'i burslu olmak üzere 150 öğrenci alınmıştır. Fakülte öğretim üyelerinden bir kısmı Avrupa ve ABD'ye gönderilirken, öğretim kadrosu da yabancı profesörlerle güçlendirilmiştir. Yurt dışına gönderilen öğretim üyelerinin yurda dönüşü sonrası Mülkiye'de eğitim kalitesinin son derece yükseldiği gözlenmiştir.
Bugün özerk olan Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) 1 Aralık 1954'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne bağlı olarak çalışmalarına başlamıştır.
1955-1956 öğretim döneminde fakülte öğretim üyelerinin ve öğrencilerinin yoğun bir biçimde güncel siyasal etkinliklere girişmeye başladığını görüyoruz. Fakülte'nin, dönemin iktidarıyla birçok konuda ters düştüğü bir süreç yaşanmaktaydı. Hatta Şubat 1960'ta bazı DP milletvekillerinin Mülkiye'yi Konya'ya taşıyarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı bir yüksek okul konumuna getirmeyi amaçlayan yasa teklifini TBMM'ye sunduğu bilinmekteydi. Bu girişim 27 Mayıs 1960'daki askeri müdahale nedeniyle başarısız olmuştur. Yine bu dönemde demokrasi ve Mülkiye tarihine "Kanlı Cuma" olarak geçmiş olan çok üzücü gelişmeler yaşanmıştır. 29 Nisan 1960'ta meydana gelen olaylar sırasında birçok öğrenci ve öğretim üyesi yaralanmış, fakülte binası da büyük ölçüde tahrip olmuştur. Söz konusu olaylar sonrasında ise Mülkiye, 30 Nisan 1960'ta süresiz kapatılacak ve 30 Mayıs 1960'ta yeniden öğretime başlayacaktır.
1962 yılında, bugünkü A.Ü. İletişim Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulu adıyla Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne bağlı olarak kurulmuştur. Söz konusu yüksek okul, 1982 yılında Fakülte'den ayrılacaktır. 1978'de Fakülteye bağlı olarak enstitü niteliğindeki Gelişme ve Toplum Araştırma Merkezi (GETA) ile İnsan Hakları Merkezi kuruldu.
1981'de Sosyal Politika Enstitüsü kurulan Fakültede, 1989-1990 öğretim döneminden itibaren isteğe bağlı yabancı dil hazırlık sınıfı uygulaması getirilmiştir. Söz konusu eğitimi TÖMER vermektedir.

(M. Hikmet Yavuzyiğit'in Mülkiye Tarihi adlı kitabından Mehmet Saydam tarafından derlenmiştir.)





SİYASET BİLİMİ ve ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
Puan Türü: Eşit Ağırlık
Kontenjan: 80+2 (2 Okul Birincisi Kontenjanı)
Eğitim Süresi: 4 yıl


2002 ÖSYS’ye Göre Bu Bölüme En Yüksek Puanla Öğrenci Alan İlk 3 Üniversite:
Taban Puan Kontenjan
Bogaziçi Üniversitesi : 195.184 80+2 (2 Okul Birincisi Kontenjani)
Marmara Üniversitesi: 184.862 80+2 (2 Okul Birincisi Kontenjani)
Yildiz Teknik Üniversitesi : 181.930 50+2 (2 Okul Birincisi Kontenjani)


2002 ÖSYS’ye göre bu bölüme yerleştirilen öğrencilerin bölümü tercih sıraları aşağıdaki gibidir:
1. Tercihte: 58 Kişi
2. Tercihte: 15 Kişi
3. Tercihte: 7 Kişi
Diğer Tercihlerde: 3 Kişi bulunmaktadır



BÖLÜM ÖĞRENCİLERİNDE ARANAN NİTELİKLER:
Kamu Yönetimi alanında çalışmak isteyenlerin akademik yeteneğe sahip olmaları, düşüncelerini yazılı ya da sözlü olarak iyi ifade edebilmeleri sosyoloji, psikoloji, mantık, felsefe ve tarihe meraklı ve bu alanlarda iyi yetişmiş olması gerekir. Halkla ve üst makamlarla devamlı münasebet halinde yöneticilerin sağlam bir mantığa inandırma gücüne, insan davranışlarını anlama yeteneklerine sahip olması beklenir.

İŞ BULMA OLANAKLARI:
Kamu Yönetimi Bölümü mezunları için oldukça geniş iş olanakları bulunmaktadır;
Bölümümüzün mezunları sivil toplum kuruluşlarında,araştırma şirketlerinde ve medyada uzman veya üst düzey yönetici konumunda görev alabilir ve akademik kariyer yapabilirler. Kaymakamlık ile idari yargı ve vergi hakimliklerinin yanı sıra, ilgili mevzuat çerçevesinde DPT, Sayıştay, Danıştay, Rekabet Kurulu gibi kamu kuruluşlarının yurt içi / yurt dışı yönetim ve denetim kadrolarında çalışabilmektedirler. Mezunların ayrıca, politik risk analizti olarak görev yapma olanakları; banka, sigorta, finansal kiralama, menkul kıymetler, factoring gibi finans sektörü firmaları başta olmak üzere bütün özel sektör kuruluşlarının çeşitli departmanlarında çalışma olanakları bulunmaktadır. Nitekim, şimdiye kadar bölümden mezun olanların büyük bölümü bu alanlarda çalışmaya başlamış ve yönetici konumuna ulaşmıştır.
Kamu Yönetimi Bölümü Mezunlarının
Çalıştığı Bazı İş Alanları Şunlardır:

ÖZEL SEKTÖR Şirket ve firma yöneticiliği Bankalarda uzmanlık ve müfettişlik Finans yönetimi ve uzmanlığı Muhasebecilik ve mali müşavirlik Dış ticaret uzmanlığı Uluslararası ticaret danışmanlığı Eğitim danışmanlığı ve yöneticiliği

KAMU SEKTÖRÜ Kaymakamlık vb. gibi idari ve mülki amirlik İdari hakimlik (İl ve Bölge İdare Mahkemeleri) Başbakanlık uzmanlığı ve müfettişliği Değişik bakanlıklar bünyesinde uzmanlık Belediyelerde yöneticilik veya uzmanlık Kamu bankalarında müfettişlik ve uzmanlık DPT, SPK, Rekabet Kurulu, Toplu Konut Fonu, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret, Maliye ve Gümrük gibi kurumlarda uzmanlık

Hiç yorum yok:

Son Yorumlar

Son Konular

"Engellerden hiç biri, bilimden yararlanmayi engelleyemez. " K. ATATÜRK